Milyonların gözü kulağı Ankara’da. Hem de aylardır. Seçim ve bayram telaşı içinde unutuldu gitti.
Onlar aradan çıkınca ilk yapılacak işlerden biri de öğretmen atama takviminin ve kadroların açıklanması olacak diye bir algı yaratıldı ama devamı gelmedi.
En azından bir açıklama yapılabilirdi o da yapılmadı.
Bu da felaket senaryoları üretenlerin sesini daha da yükseltmelerine neden oldu…
Hükümetin gündemi çok yüklü, Maliye’nin de eli çok sıkı. Hele ki Mehmet Şimşek’in.
Sadece öğretmenlere değil hiç kimseye selam vermiyor. Tek hedefi var o da ekonomiyi bir an önce rayına oturtmak.
Haksız mı haklı ama birilerinin ona eğitimin tasarruf yapılmayacak alanların en başında geldiğini özellikle hatırlatması gerekiyor.
Gerekirse altındaki makam arabasını da satmalı ama öğretmen atamalarını, okul ve yurt inşaatlarını, istihdama yönelik yatırım ve girişimleri asla geciktirmemeli!
Ekonomi elbette çok önemli ama her şey değil. Para her zaman kazanılabilir ama kaybedilen değerler, moraller ve en önemlisi de zaman asla geri gelmez.
Öğretmenlik mesleği bir idealizm ve motivasyon mesleğidir.
Atama bekleyen öğretmenlerimizin inançlarını, morallerini ve eğitime yönelik aşklarını köreltirseniz, bu durum ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğine yönelik derin yaralar açar.
Buna da hiç kimsenin gerekçesi ve hakkı olmamalı. Söz konusu eğitimse, gerisi teferruattır. Bu aileler için de ülkeler için de dünden bugüne hep böyleydi, gelecekte de öyle olmaya devam edecektir…
Destansı bir proje
17 Nisan Köy Enstitüleri’nin 84. kuruluş yıldönümüydü. Üzerinden 84 yıl geçmesine rağmen hâlâ konuşulmaya, tartışılmaya ve hasretle anılmaya devam ediyor.
Böyle bir eğitim sistemi kapatılmayı, aşağılanmayı, günah keçisi olmayı hak etmemiştir. Hele ki bu Köy Enstitüleri ise!..
Köy Enstitüleri, önce açılıp, sonra da kapatılan bir okul çeşitliliği olmaktan daha çok, eğitim ve öğretime farklı bir bakış açısıydı!
Soran, sorgulayan, üreten, sorun çözen, halkıyla bütünleşen, çevresel koşulları dikkate alan, ilgi ve yetenekleri öne çıkartan, entelektüel ve demokrat bireyler yetiştiren, öğrenmeyi öğrenen ve öğreten, en önemlisi de ülkemin her yeri benim memleketim diyen, Cumhuriyeti ve değerlerini iliklerine kadar hisseden ve hissettiren yurttaşlar yetiştiren bir sistemin adıydı.
Kapatılmaları büyük bir hataydı!
Yanlışları ve sapmaları varsa düzeltilebilirdi.
Hata yaptı diye kurumları kapatmaya bir kalkarsak, açık kalanı zor buluruz!
O dünya eğitim literatürüne giren önemli bir uygulamaydı, yazık oldu.
Bugün “Finlandiya Modeli” diye yere göğe sığdırılamayan sistem onun minik bir kopyasıdır. Zaman içerisinde göz ardı edilen, yok edilen buydu.
Kabahatli arıyorsak, kabahatli o, bu, şu değil hepimiziz.
Polemiklerin ötesine geçip eğitimi keşke biraz daha ciddiye alıp onu anlamaya çalışabilseydik…
İşte o zaman kazananların ilk sırasında ülkemiz, milletimiz ve özellikle de geleceğimizin güvencesi çocuklarımız yer alacaktı…
Siyaseti, ekonomiyi, tarımı, küresel ısınmayı, dış politikayı, depremi, kentsel dönüşümü, istihdamı, yargıyı, medyayı, terörü, gümbür gümbür gelen kuraklığı, kıtlığı ve su sorunlarını konuşuyor, tartışıyor, çözüm üretiyor olurduk.
Köyler yok olmayacak, gençlerimiz masa başına çakılmayacak, işsizlik diye bir kavramla hiç tanışmayacaktık.
Bugüne kadar Köy Enstitüleri üzerine çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı.
Şaşı bakanlar gibi yüceltenler de çok oldu.
Bunu yapanların önceliği keşke sadece ve sadece eğitim olsaydı ve orta değerlerde birleşiyor olsalardı. Hemen her alanda olduğu gibi övgüler de eleştiriler de çok değerlidir. Yeter ki ders almasını bilelim…
Özetin özeti: Eğitimde çok hem de çok işimiz var. Bu konuda en son yapılacak iş kabahatli aramaktır. Dünü dünde bırakıp hep birlikte geleceğe odaklanma zamanı hâlâ gelmedi mi?